Lütfen telefonunuzu dik konuma çeviriniz.
RESMİ INTERNET PLATFORMU

MENÜ ENGLISH

SİTELER

Seçiniz bjk.com.tr kartalyuvasi.com.tr kartalyuvasi.eu birakmamseniturkiyem.org

FACEBOOK

Seçiniz Beşiktaş JK Beşiktaş JK Basketbol Beşiktaş eSports Kartal Yuvası Beşiktaş JK Müzesi

X

Seçiniz Beşiktaş JK Beşiktaş JK Dernek Beşiktaş İngilizce Beşiktaş Futbol Akademi Beşiktaş JK Basketbol Beşiktaş JK Hentbol Beşiktaş JK Voleybol Beşiktaş Kadın Futbol Beşiktaş Teker. Sandalye Beşiktaş Taekwondo Beşiktaş eSports Kartal Yuvası Beşiktaş YouTube Beşiktaş JK Dergisi Bırakmam Seni Türkiyem

INSTAGRAM

Seçiniz Beşiktaş JK Beşiktaş JK Global Beşiktaş JK Basketbol Beşiktaş JK Hentbol Beşiktaş JK Voleybol Beşiktaş Kadın Futbol Beşiktaş Teker. Sandalye Beşiktaş eSports Beşiktaş JK Futbol Akademi Beşiktaş JK Basketbol Akademi Beşiktaş JK Spor Okulları Kartal Yuvası Beşiktaş JK Müzesi Bırakmam Seni Türkiyem
YOUTUBE BEŞİKTAŞ TIKTOK BEŞİKTAŞ

- 13.06.2011

Şeref Bey’in Anısına

Beşiktaşımız’ın futbol şubesinin kurucusu Ahmet Şerafettin (Şeref) Bey’in, 78. ölüm yıldönümünde Tarihçi Vala Somalı’nın onun Kulübümüz için önemini gösteren yazısını, her Beşiktaşlı’nın okuması gerektiğine inanıyoruz.

İstibdat rejiminin bilhassa genç kuşakları bunalttığı günlerde bir cemiyet, bir kulüp kurmak bir yana, iki kişinin yan yana yürümesinin bile kuşkulu gözlerle takip edildiği bir dönemdi. İkinci Abdülhamit, kılpayı kurtulduğu suikastten sonra daha da sertleşmiş ve saray hafiyelerini en ücra yerlerde bile görevlendirerek, baskısını yoğunlaştırmıştı. 1903 yılının Mart ayı başında, Serencebey’deki şaşaalı Osmanpaşa Konağı’nda Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nü kuran gençler, Osmanlı Sarayı mensubu da olsalar, toplu bir faaliyetin içinde oldukları için saray hafiyeleri tarafından tutuklanıp ünlü Hasanpaşa Karakolu’na götürülmüşlerdi. Durum vahimdi. Sorgusuz sualsiz zindana atılmaları ya da Fizana sürülmeleri olasıydı. Bereket, Osmanpaşa’nın yakın akrabası olan Seryaver Mehmet Paşa olayı duyar duymaz atına atlamış ve soluğu Hasanpaşa Karakolu’nda almıştı. Badire atlatılmış, Beşiktaşlı gençlerin bir yanlış anlamanın kurbanı olmaları önlenmişti ama, padişah gelişmeleri duyduğunda çok sinirlenmişti. Seryaver Mehmet Paşa huzura çıkıp Sultan II. Abdülhamit’e işin doğrusunu anlattığında, padişah önemli ölçüde yumuşamış, ayrıca kurucu ve sporcuların saray mensubu ailelerin bireyleri olduklarını öğrendiklerinde, faaliyetlerine bile müsade etmiştir. Ama bir şartla vermişti bu kararını; “Atletizm, jimnastik, boks, güreş, eskrim gibi sporlara diyeceğim yok ama, şu İngilizlerin oynadığı ayak topunu oynamayacaklar” demişti, Seryaver Mehmet Paşa’ya sesini yükselterek, belliydi ki, bir takım dini saplantıları vardı futbol hakkında.

Emir büyük yerdendi. Bu yüzden, kuruluş yılı olan 1903 ile İkinci Meşrutiyet’in ilanının gerçekleştiği 1908 yılı arasında Beşiktaş Kulübü bünyesindeki sportif aktiviteler arasında, futbola rastlamak mümkün değildi. 1909 yılında Cemiyetler Kanunu yürürlüğe girip, spor kulüplerine resmen faaliyet imkanı sağlayınca, işin rengi değişmiş ve bu serbestliğin getirdiği hakla, Beşiktaş futbolunun vücut bulması konusunda olumlu adımlar atılmaya başlanmıştı.

Ülke rejimindeki bu değişim gerçekleşinceye kadar, Beşiktaş’ta en ufak bir futbol hareketi olmamıştı ama, kaza sınırları içinde özbeöz Beşiktaşlı gençler tarafından gayri federe olarak meydana getirilmiş bir sürü semt takımları, birbirleriyle iddialı maçlar yapıyorlardı. İlçenin en yetenekli futbolcularını bünyesinde toplamaya muvaffak olan “Valdeçeşme” ile “Basiret” takımları, aralarındaki en güçlü iki gençlik teşekkülüydü.

Beşiktaş Futbolu ve Şeref Bey

Akaretler’in en önemli semti olan Valdeçeşme o dönemde bünyesinde topladığı ünlü ve köklü aileleri ile olduğu kadar, artık adını taşıyan futbol takımıyla da anılmaya başlanmıştır. Takımın santrforu, kaptanı ve idarecisi Şeref Bey, arkadaşlarını etrafına toplamış, tarihi kararını şu sözcüklerle ifade etmiştir:
“Değerli arkadaşlarım, belki duymuşsunuzdur ülkemizin ve ilçemizin ilk resmi spor teşekkülü, Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü’nde devrin şartları gereği futbol şubesi yoktu bugüne kadar. Kulüp büyüklerinden Ahmet Fetgeri Bey ve Fuat Bey ile konuşarak anlaştım, Basiret’te oynayan bazı arkadaşlar da bize katılacaklar. Böylece hep birlikte bu büyük kulübe dahil olup, onun futbol şubesini meydana getireceğiz.”

Karar coşkuyla karşılanmıştı gençler arasında. Ertesi gün Şeref Bey’in önderlik ettiği futbol kafilesi, doğruca Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün yolunu tutmuş ve gereken işlemlerin tamamlanması sonucunda da o zamanki renkleri ile “Kırmızı-Beyaz” futbol şubesi yaşama geçirilmişti. Daha henüz ortaokul talebesi iken bile, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ndeki her türlü sportif ve sosyal faaliyetleri yakından takip etmeyi hobisi haline getirmiş olan Şeref Bey, Galatasaray, Fenerbahçe hatta Altınordu gibi spor yaşamlarını sadece futbol ile sürdüren kulüplerin, bu popüler spor dalı sayesinde en az 7-8 branşta faaliyet gösteren Beşiktaş’tan daha fazla dikkat çektiğini, bu sayede taraftarlar kazandığını teşhis etmişti. Aşırı bağlılık duyduğu Beşiktaş’taki bu eksikliği ilk fırsatta telafi etmek, lise çağına geldiğinde onun için artık tek amaç haline gelmişti. İşte nihayet bu idealini gerçekleştirmişti söz konusu gençlik hareketiyle. Nitekim gelecek zaman, futbolda kazanılan başarılar ve şampiyonluklar doğrultusunda Beşiktaş’ı ülkenin en önemli kulüplerinden biri yaparken, Şeref Bey’in, futbolu siyah-beyazlı yuvaya taşımakla ne derece isabetli bir karar verdiğini, daha o zamandan ileriyi gördüğüne somut bir örnek teşkil edecekti. Şeref Bey ne yazıktır ki, en verimli çağında ve henüz 39 yaşında olduğu bir dönemde amansız bir hastalığa yakalanarak yaşamını yitirdi. Yalnız Beşiktaş’a değil, Türk futboluna da verebileceği gelecek ile ilgili mükemmel projelerini henüz tamamlayamamıştı ama, yine de kısa ömrüne birçok güzellikler sığdırarak aramızdan ayrılmıştı. Onun dev portresini ve ölümsüz ismini şu ana başlıklar ile gözler önüne sermek bizler için gazetecilik görevi olduğu kadar bir insanlık görevidir de.

Şeref Bey...

1894 yılında Beşiktaş Valdeçeşme’nin Dibek sokağında ve 14 numaralı evde dünyaya geldi. Elazığlı Hacı Yusufzadelerden Mehmet Bey’in oğludur. 7 yaşında Bedia İrgan Mektebi’ni, 10 yaşında Beşiktaş Mülkiye Rüştüyesi’ni, 13 yaşında da Mercan İdadisi’ni bitirerek iyi dereceler ile diploma aldı. İki yıl Fransız Mektebi’ne devam ettikten sonra, Darülfünun edebiyat bölümüne müracat etti. Yaşı küçük olduğu için reddedilmek üzereyken, Maarif Vekili’nin müdahalesi sonucunda okula kaydı yapılabildi. 20 yaşında buradan mezun oldu. Mezuniyet gününde başarılarından dolayı hocaları Hüseyin Cahit Yalçın ve Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından merasimle arkadaşlarına “örnek talebe” olarak takdim edilen Şeref Bey, bilahere Eyüp ilçesindeki Meşriki Füyuzat ve Reşadiye mekteplerine “hoca” aynı zamanda müdür muavini tayin edildi.

Sporcu İdareci Şeref Bey

Şeref Bey, 1910 yılının Ağustosunda Valdeçeşme Spor Kulübü’nü kurarak, sporcu arkadaşlarını bir çatı altında topladı. Kıvrak zekası, futbol bilgisi ve uzun boyu ile kendisi de tipik bir santrfordu. Takım arkadaşları arasında “ileride Beşiktaş ilk 11’inde yer alacak olan” Şair Kazım, Asım, Doktor Mehmet, Askeri Hakem Hakkı, Alaeddin ve Selahattin gibi çok yetenekli oyuncular Valdeçeşme’nin iskeletini oluşturuyorlardı.

En önemli rakipleri ve komşuları “Basiret Kulübü” de güç açısından onlardan aşağı değildi. Bir adı da “Bay Münir’in takımı” olan bu ekipte de Nuri, Rüştü Erkuş kardeşler, Küçük ve Büyük Hakkı, Ziya, Hafız Mustafa ve Refik Osman Top gibi gençler futbolları ile göz dolduruyorlardı. Sonuçta Şeref Bey’in gayretleri ile bu iki kulüp birleştiler ve Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne iltihak ederek, Kara-Kartal yuvasının futboldaki temelini oluşturdular.

1904 yılında James Lafontaine isimli İngiliz futbolcusu “İstanbul Futbol Ligi” namı ile anılan bir lig kurmuştu. Bir adı da "Pazar Ligi" olan bu organizasyona zamanla Galatasaray, Fenerbahçe ve Altınordu takımları da katıldılar. Çoğunlukla İngiliz, Rum ve Ermeni azınlık takımlarının yer aldığı bu ligde, zaman zaman bir takım anlaşmazlıklar oldu ve Fenerbahçe bu gruptan koparak, İstanbul Ligi Şampiyonluğunu kurdu. Bir zaman sonra Cuma günleri oynanmaya başlandığı için turnuvanın adı “Pazar Ligi”nden “Cuma Ligi”ne çevrilmişti. Beşiktaş genel kaptanı Şeref Bey, en az 8-9 defa müracat ettiği halde, siyah-beyazlı takımı bu grup içine sokamamıştı. Herhalde diğer branşlardaki ihtişamından olsa gerek, organizasyon ilgilileri Beşiktaş’ı futbolda da başlarına bela etmek istemiyorlardı.

Şeref Bey Kendi Ligini Kuruyor

Şeref Bey 1919 yılında Vefa, Darüşşafaka ve Türkgücü gibi bir kısım İstanbul kulüplerini bir araya getirerek “İstanbul Türk İdman Birliği Ligi” adı altında yeni bir lig kurmuştu. 1919-20 ve 1920-21 karşılaşmaları sonucunda Beşiktaş bu ligde üst üste iki kez şampiyon oldu. 1920 yılında Altınordu’nun kurucusu Aydın oğlu Raşit Bey ile birlikte hareket ederek “Pazar Ligi”ni yeniden hayata geçirdi. Bu defa da bu organizasyonda Beşiktaş ile Aydın oğlu Raşit’in yeni takımı İttihatspor’a karşı Pera, Macabi, Enosis (AEK), Stella, Stogles ve Ermeni İttihat gibi azınlık takımları adeta karşı bir grup oluşturuyorlardı. “Pazar Ligi”nin 1920-21 karşılaşmaları sonucunda İttihatspor birinci, Beşiktaş da ikinci olmuşlar, 1921-22 sezonu maçları sonucunda ise şampiyonluğu Beşiktaş kazanmıştı.

1923 yılında Cumhuriyet ilan edilince Pazar Ligi, Cuma Ligi ve Türk İdman Birliği Ligi gibi özel şampiyonalar nihayet tarihe karışmışlar başta Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe olmak üzere tüm İstanbul kulüpleri, Türk Futbol Federasyonu’nun idaresindeki resmi İstanbul Ligi’nde aynı çatı altında toplanmışlardı.

Beşiktaş’ı bir ara bu ligden de ekarte etmek istemişlerdi. Başta Şeref Bey olmak üzere Beşiktaş yönetimi direnince ve Genelkurmay Başkanlığı olaya ağırlığını koyunca plan suya düşmüştür. Sonuçta, ezeli rakiplerinin beğenmediği Beşiktaş, bu ilk resmi İstanbul Ligi’nde de “Şampiyon” olunca muarızlarına söyleyebilecekleri tek söz bile bırakmamıştır. O Türk hakem camiasının da yüzakıydı. 1928 yılında FIFA’nın direktifleri ile Prag’a giderek Prag-Peşte karmaları maçlarını yönetmişti. Uluslararası hakemliğinin yanı sıra ülkemizdeki ilk hakem hocalarından biridir. 1923 ile 1933 yılları arasında üç büyük kulübümüzün şampiyonluğa tesir edecek en önemli maçlarında ya da Avrupa takımları ile oynadıkları karşılaşmalarda, ısrarla maçı idare etmesi istenen ilk isim hep o oluyordu.

“Şeref Stadı” Uğruna Hastalığını İhmal Etmişti

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, “ilk resmi İstanbul Ligi” şampiyonu olan Beşiktaş’ın o yıllarda devamlı yararlanabileceği bir futbol sahası bile yoktu ne yazık ki... 1929 yılı Ağustosunda Taksim Stadı’nın Galatasaray’a ait bir hissesi 5000 TL karşılığında satın alınarak, 1933 yılına kadar bu ihtiyaç giderildi. Futbol şubesi sorumlusu Şeref Bey’in çabaları ile, bir dönem için halledilen bu handikap, yine bu ileri görüşlü spor adamının yaptığı planlı çalışmalar sonucunda nihayet toptan halledilmek üzereydi. 1930’lu yıllar ile birlikte iz sürmeye başlayan Şeref Bey, Beşiktaş’ın geleceğini teminat altına alacak yeni bir mülkün peşine düşmüştür. Evvelce yanmış ve büyük tahribat görmüş tarihi Çırağan Sarayı ile moloz yığınlarının dolu olduğu bahçesini Beşiktaş’a stad olarak tahsisi gerçekleştirmek üzereydi. Mevsim kıştı. Ankara’da İstanbul, İzmir ve Ankara karmaları arasındaki maçları idare etmesi için federasyon tarafından görevlendirilmişti. Aksilik bu ya, birkaç günden beri, vücudunu saran bir illetin verdiği ağrılarla kıvranıyordu. Doktorlar, erken tedaviye girmesinin faydalarını önüne sermelerine rağmen o, stad işini garantiye almak düşüncesiyle, görevlendirildiği maçları idare etmeyi düşünüyordu. Öyle de yaptı zaten... Sonuçta, Ankara’nın kara kışında yönettiği maçlarda vücudunun daha da zayıf düşmesine neden oldu ve yatağa mahkum oldu ne yazık ki... Kulüp başkanı Fuat Balkan’ın da yapıcı teşübbüsleri ve o dönemin en önemli devlet adamlarından biri olan Beşiktaşlı Recep Peker’in delaleti ile tüm formaliteler tamamlanmıştı ama, Şeref Bey bu dünyada yoktu artık.

Beşiktaş “Şeref” Stadı

Evet... 1932 senesinde “Çırağan Sarayı bahçesinin” Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne “stad” olarak tahsisi nihayet gerçekleşmiş ve Maliye Bakanlığı bu tarihi mülkü 10 lira gibi sembolik bir aylıkla tam 99 yıllığına Beşiktaş’a kiralamıştı. Çırağan bahçesini molozlardan temizlemek, toprak zeminin drenajını yaptırıp futbol oynanacak duruma getirme görevini, Şeref Bey’in en yakın dostu Nuri Çapa üstlenmişti. Bu işleri yapmak için ilgili firma astronomik bir ücret isteyince çok öfkelenmiş ve fabrikasındaki işçileri devreye sokarak maliyeti asgariye düşürmüştü.

Zamanın şartlarına göre Beşiktaş futbol şubesi, toprak ama düzgün bir zeminde antrenman yapma olanağına kavuşmuştu. Stadın komple inşaatı, 1940’lı yılların başına kadar sürdü. Altı bin kişilik kapalı, dört bin kişilik açık tribün tam on bin kişilik seyirci kapasitesi stadın, giriş kapıları, soyunma odaları ve nizami yüzme havuzu da dahil olmak üzere toplam inşaatı 42 bin TL’ye malolmuştu. Stadın adı, muhalefet edenler olmasına rağmen Şeref Bey’in ismi ile anılacaktı artık. Kongre kararı ile tesise “Beşiktaş Şeref Stadı” adı verilmişti. Stadın resmi küşadı çok görkemli olmuştu. Ertesi günkü gazete ve dergiler, bir zamanlar “Beşiktaş Çöplüğü” diye isim taktıkları bu yer için bu defa “Balkanlar’ın en güzel stadı hizmete açıldı” başlığı altında haberi okuyucularına duyurmuşlardı. Beşiktaş futbol tarihi içinde Şeref Stadı’nın önemi çok büyüktür. Kulübün asırlık tarihine damgasını vuran, “en muhteşem Hakkı’lı, Şeref’li ve Şükrü’lü kadrosu” bu stadın getirdiği imkanlarla yetişip güçlenmiş ve rakiplerinin korkulu rüyası olmuştur. Stad tam yedi yıl boyunca (1940-1947) sportif açıdan olduğu kadar, ekonomik açından da Beşiktaş’a büyük güç kazandırmış ve elverişli bir spor tesisin bir kulübün ayakta kalmasındaki önemini ortaya koymuştur. Şeref Stadı yedi yıl boyunca, İstanbul Ligi, Milli Küme, Kupa ve Şilt karşılaşmalarına sahne olmuştur, 1948’de İnönü Stadı’nın devreye girmesiyle etkinliğini yitirmiştir.

Beşiktaş’ın tarihinde çok önemli bir yere sahip olan, Beşiktaş’ta Futbol Şubesi’nin kurucusu Şeref Bey, her yıl sezon açılışının yapıldığı gün Yahya Efendi Türbesi’ndeki mezarı başında anılmaktadır.

Vala SOMALI

 

 

Bırakmam Seni Türkiyem